Ayağını sağlam bas, dizlerin titremesin..

Ayağını sağlam bas, dizlerin titremesin..

Artık başkalarına imrenmiyoruz. Onların yapabildiklerine özenmiyoruz. Onların sahip olduklarına gıpta etmiyoruz.

 

Artık başkalarına imrenmiyoruz. Onların yapabildiklerine özenmiyoruz. Onların sahip olduklarına gıpta etmiyoruz.

Onların çığır açan girişimlerini görüp çaresizlik hissi yaşamıyoruz. Hüzünlenmiyoruz. Ülkemiz ve insanlarımız için acı duymuyoruz.

Deutsche Welle ne demiş, Financial Times nasıl yorum yapmış, BBC ya da CNN durumu nasıl özetlemiş Türkiye sokaklarında yankı uyandırmıyor.

Washington'dan, Brüksel'den bilmem hangi kıytırık makamdaki isim ne demiş, Türkiye ile ilgili analiz ve yargıları nelermiş umursamıyoruz. Ankara'daki büyükelçilerinin vesayet makamı gibi atıp tutmaları ile dalga bile geçiyoruz.

Batı başkentlerinden aldıkları ilhamla, birkaç cümle ile Türkiye'ye elbise biçenleri, Türkiye'yi terbiye etmeye yeltenenleri, küçümseyenleri, yargılayıp mahkum edenleri, hizaya sokmaya teşebbüs edenleri, tehdit edenleri ciddiye almıyoruz. Dinlemiyoruz.

ŞIMARMA, KİBİRLENME SADECE KENDİNE GÜVEN

Biz dinlemedikçe, biz ciddiye almadıkça onların ellerinde hiçbir güç olmadığını, güçlerinin sadece bizim onlara yüklediğimiz roller olduğunu, o günlerin geride kaldığını ve ellerinin ne kadar zayıfladığını görüyoruz.

Bugün hala, o eski hikayelerle avunup, o eski güç vehmine kapılıp vaziyet alanların nasıl da gülünç duruma düştüklerini, bu ülkede nasıl da itibar kaybettiklerini, aslında bir hiç olduklarını farkediyoruz.

Kendi gücümüzü keşfediyoruz; imkanlarımız kadar zayıflıklarımızı ve yeteneklerimizi de görüyoruz. Ama kendi gözlerimizle, kendi düşüncelerimizle, kendi fikirlerimizle yapıyoruz bunu. Ismarlama sözlerle, ezberletilmiş/öğretilmiş gerçeklerle ve kanaatlerle değil.

Bunları gördükçe, kendimizi keşfettikçe nasıl bir yalan tarihle on yıllarımızın çalındığını, ülkemize ve insanlarımıza ne amaçla acılar çektirildiğini, zihinlerimizin nasıl rehin alındığını anlıyoruz.

Yıllarca bizi birbirimize boğazlatanların kimler olduğunu, kimler adına savaş verdiğimizi, kimler için öldüğümüzü anlıyoruz.

Ağırbaşlı, mütevazı bir gurur tanıdı Türkiye. Yüz yıl sonra ilk kez gücü, cesareti, özgüveni ve dik durmayı tanıdı. Şımarmadan, kibirlenmeden, başkalarını küçümsemeden kendine güvenmeyi tanıdı.

Hal böyle iken, böyle bir dönem başlamışken, 20. Yüzyıl'ı bitirecek yeni bir tarihsel kırılma yaşanırken bu ülkenin iyiliğine olan her şeye 'hayır' diyenleri tarih bir yere not edecek. Onların başkalarının cümlelerini kurduğunu, başkalarının öfkesiyle hareket ettiğini, başkalarının doğruları ile Türkiye'ye yanlış yaptıklarını kaydedecek. 'Hayır'a kilitlenenlerin utanmazca bir riyakarlıkla ülkenin her yanına kötülükler saçtığını yazacak.

Bir havaalanı projesini bile Türkiye için darbe senaryosuna dönüştürdüler. Geleneksel muhalefetten bazı ülkelerin istihbarat teşkilatlarının yönettiği örgütlere kadar, dünyanın en büyük havaalanı inşasına karşı toplumsal muhalefet inşa edecek kadar çirkinleşebildiler.

Küresel düzeyde yaşanan olağanüstü büyük ekonomik savaşta Türkiye karşıtı bir cepheyi Türkiye içinde oluşturdular. Almanya rahatsızmış, sokağa çıktılar, İsrail rahatsızmış sokağa çıktılar. Siyasetten medyaya ve STK'lara kadar geniş bir ağ oluşturup sokakları terörize ettiler.

Köprü yapma, havaalanı yapma, Kanal Projesi'ni yapma, yol yapma, okul yapma, hastane yapma, şehirler kurma, hayat standartlarını yükseltme! İnsanların gönlünü kazanacak, cesaretini artıracak, özgüvenini güçlendirecek hiçbir şey yapma!

BÜYÜK ADIMLAR, CESUR ADAMLAR

Yapma ki, o insanları rahatça yönetelim, yönlendirelim, istediğimiz anda kavga ettirelim, birbirine boğazlatalım, istediğimiz anda diz çöktürelim, muhtaç-çaresiz hale getirelim.

Onların gözünü açma, zihnini açma, kendini ve tarihini keşfetmesin, dik durmasın, ayağa kalkmasın.

Bütün bu kötülüklerin hala ne çok alıcısı var Türkiye'de. İçerideki dokunulmazlarla dışarıdaki dokunulmazların 'eski Türkiye' için kurdukları kirli ittifak, bu millete ve ülkeye yeni bir yalan tarih, yeni bir kara talih dayatıyor. Onlar Türkiye için Mısır'ı örnek gösterirler, içten içe bir Baas ülkesi hesabı yaparlar, Ortadoğu tipi bir rejim öngörürler.

Biz bu senaryodan çıkmaya çalıştıkça saldıracaklar, tuzaklar kuracaklar, proje üstüne proje uygulayacaklar. 'Geleneksel Batılı müttefiklerimiz' de, Ortadoğu diktatörlükleri de ve içerideki Baasçı zihniyet de Türkiye için aynı kötü düşünceleri besliyor. Nasıl oluyorsa hepsi aynı paydada birleşiyor.

Güçlüyseniz, refah ülkesiyseniz kültür ve estetik de güçlüdür. İz bırakacak eserler üretirsiniz, büyük projeler yapar, tarihin akışını etkileyecek miras bırakırsınız. Tarihe bakın bu hep böyle olmuştur.

Bizler göğsümüzü gere gere yürümeyi ancak yüz yıl sonra öğrendik. Almanya sokaklarında da, Fransa sokaklarında da, eski Osmanlı coğrafyasında da, Anadolu'da da böyleyiz artık. Şımarık olmayan, kibirli olmayan, mütevazı bir gururu haram görenlerin korkusunu üzerimizden atalı çok oldu.

Öyleyse böyle yürümeye devam. Başımızı önümüze eğdiğimiz anda tarih bizim için yeniden kararacaktır. Bu bilinçle, kırık döneklere aldırmadan, öfkeden deliye dönenleri önemsemeden, hasetten çatlayanları görmeden, küçük hesaplara hapsolanlara takılmadan yeni Türkiye'yi güçlendirmeye, yeni tarihi yazmaya devam.

Çünkü biz, dünya tarihinin derin bir kırılma yaşadığını, Türkiye tarihinin de köklü bir değişikliğe doğru yöneldiğini biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı'nın çöküş, bu dönemin yükseliş demek olduğunu biliyoruz.

Büyük adımlara, cesur adamlara sahip çıkalım...

Bildiğimiz yoldan sapmayalım... Ayaklarımız yere sağlam bassın, dizlerimiz titremesin, direncimiz kırılmasın...

İBRAHİM KARAGÜL /YENİ ŞAFAK