'Anayasa' demesek...

Son zamanlarda yine ülke gündeminin başlarında güreşen “yeni anayasa” meselesi hakkında iki kelam da ben edeyim.

Gene edeyim.

Kendini mütemadiyen tekrar eden bir ülkenin kendini mütemadiyen tekrar eden bir köşe yazarı olarak, hep dediklerimi bir daha diyeyim.

***

“Anayasa” kelimesi beşerin haddini aşan bir iddia içeriyor sanki.
Kutsiyet atfedilmeye, putlaştırılmaya çok müsait.
Aşırı bağlayıcı bir havası var.
Beton gibi duruyor.
Nehrin akışına kapılmakta müşkülat telkin ediyor.

Rainer Maria Rilke’nin, gezginlerin de öğretmenlik yaptığı “Samskola”yı anlattığı yazısındaki teşhis gibi bir durum:

“Biz yetişkinler, özgürlüğün olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Özgürlük; hareket eden, yükselen, insan ruhuyla gelişip büyüyen bir yasadır. Halbuki bizim yasalarımızda ruhumuzdan eser yok. Bizden değiller. Bir zamanlar öyleydiler belki, ama artık değiller. Geride kaldılar hayat akıp giderken. Cimrilik, ihtiras, bencillik ve özellikle de korkuya kurban edildiler. Fırtınalı havalarda bizimle beraber gemide, kudurmuş dalgalar üzerinde bulunmalarına izin verilmedi. Güvenli bir yerde kalmaları istendi hep. Ve bütün tehlikelerden uzak tutulup kıyıda bekletildikleri için, katılaştılar. İşte bizim sorunumuz bu: Taştan yasalara sahibiz. Bizi yapayalnız ve çırılçıplak bırakan şefkatsiz, yabancı, uzak yasalara...”

***

Niye “anayasa” demekte ısrar edelim ki?
“Devlet Beyannamesi” diyelim.
Kastettiğimiz şey, ilk ve son tahlilde, tam olarak odur: Devletin kendini tarif edişidir.

Aman dikkat!

Kendini tarif ederken gevezelik etmesine izin vermeyelim devletin.
Kısa ve öz olsun “Devlet Beyannamesi”.

Şöyle bir şey: ‘İsmim Türkiye Cumhuriyeti, şu sahayı kaplarım, vatandaşlarımın cümlesine hizmet için varım, idare şeklim ana hatlarıyla şöyle şöyledir, gerisi milletin temsilcileri tarafından yapılacak kanuni düzenlemelere kalmış.’

Bu arada “Anayasa Mahkemesi” kadük olsun, buharlaşıp gitsin.
“Devlet Beyannamesi Mahkemesi” komik kaçacağına göre hiç olmasın öyle bir mahkeme.
Cumhurun reyine dayanan idareciler kafalarına göre yönetsinler ülkeyi.

Kafalarına göre yaptıkları şeyler menfi şeyler olursa cumhur onların icabına baksın.

Cumhur baksın, oligarşik zümreler değil.
“Ne? ‘Kafalarına göre mi’ dedin?”
Aynen öyle dedim.
Millet çoğunluğunu temsil eden siyasetçilerin kafalarına göre hareket etmek herhalde üç-beş tane hakimin kafalarına göre hareket etmekten daha akıllıca olur.

karargazete

Bu yazı toplam 855 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar