"Ama Fethullah Gülen'e bir şey dememiştin..."

"İsrail'den izin almadan Gazze'ye yardım götürmenin otoriteye başkaldırı anlamına geldiğini söyleyen Fethullah Gülen'e tepki göstermekten imtina etmiştin, ama iftar baskını münasebetiyle Erbakan Hoca'yı eleştirmekten geri durmadın; ne iş?" diye soruldu.

Bu iki mesele arasında irtibat kurmak bana biraz tuhaf geliyor, ama yine de cevap vereyim:

1- Fethullah Gülen Hocaefendi'nin o açıklamasından misafir olarak bulunduğum bir televizyon programında -canlı yayında- haberdar oldum ve sıcağı sıcağına tepki gösterdim: "Biz oraya zaten İsrail'in gayri meşru, gayri ahlaki, aşağılık otoritesini sarsmaya gidiyorduk..." (İlgili video kaydı internette mevcuttur. Dileyenler arayıp bulabilirler.) Fakat konunun 'topyekûn hesaplaşma'ya varan büyük bir fitneye dönüşme temayülü göstermesi -veya bana öyle gelmesi- üzerine, bu köşede, konu hakkında uzun uzun yazmayı tercih etmediğimi, ümmetin maslahatı için bağrımıza taş basıp konuyu kapatmamızda fayda gördüğümü ifade ettim. Bunda, Hocaefendi'nin Mavi Marmara şehitleri için yayınladığı şu taziye mesajı da etkili oldu: "Filistin'de yaşanan bu drama son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah'tan rahmet diler, başta aileleri olmak üzere, milletimize ve bütün insanlığa taziyelerimi bildiririm."

2- Olaylı Saadet Partisi Kongresi'nden sonra Erbakan Hoca'nın Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarına yönelttiği ağır suçlamaları da köşeme taşımaktan imtina ediyordum. Ama fitne 'kuvveden fiile' çıkınca, bazı kimseler "Erbakan'a sadakat" adına iftar basıp ortalığı karıştırınca, işin içine şiddet emareleri girince, "Allah korusun, bu gidişle kan bile akabilir" diye endişelendim ve Erbakan Hoca'yı fitnenin önüne geçmeye çağırdım. Mesele bundan ibaret.

Bir de diyorlar ki: "Hakan Albayrak, iftar baskınını Erbakan Hoca'nın tertiplediğini iddia ediyor." Ne münasebet? Ben özetle şöyle dedim: "Hocam, işin bu noktaya varmasında sizin 'Kaleyi düşmana teslim etmek', 'Davaya sadakatsizlik', 'Sütü bozukluk' gibi ağır ithamlarınızın etkili olduğunu görüp, daha vahim hadiselerin yaşanmaması için o gençlere hadlerini iyice bildirmeniz ve söyleminizi yumuşatmanız lazım." Bunu "Hocam, o baskını siz tertiplediniz!" diye tercüme etmek ciddiyetle bağdaşmaz.

İftar yerini nümayiş alanına çeviren (ve bunu yapacaklarını günler öncesinden ilan ederek gerginliği tırmandıran) zevatın "Aleyhimizde yazanlar olayları çarpıtıyor; ilk kıvılcımı Numanistler çaktı, olayları onlar başlattı, bizi provoke ettiler" diyerek masum ve mağdur rolü oynaması da ciddiyetle bağdaşmaz. Provokasyonun başı da sonu da o akıl almaz eylemin kendisidir. Ramazan'ın ruhunu hiçe sayıp bir iftar davetini kardeşlerine karşı nümayiş vesilesi yapacak kadar gözlerini karartabilenler, orada olup biten her şeyin sorumluluğunu üstlenme cesaretini de gösterebilmelidirler!

Bir şey daha: Aldığım elektronik posta mesajlarının -ve internet sitelerindeki yazılarımın altına eklenen mesajların- en kabaları, en çirkinleri, en edepsizleri daima Siyonistlerin, fanatik Kemalistlerin ve maalesef bir kısım "Milli Görüşçü" kardeşimin mesajları oluyor (Beni dostça ve medenice eleştiren, en ağır eleştirilerde bulunurken bile saygı uyandıran Milli Görüşçüler sakın üzerlerine alınmasınlar). Bu zevat içinde alenen sövüp sayacak kadar ileri gidenler de var. Son günlerde yine hakaretlerinin bini bir para. Fakat bana hakaret etmeleri için ille de Erbakan Hoca'yı eleştirmem gerekmiyor. Başbakan'ın Davos'taki "One Minute" çıkışını mı alkışladım? Hükümetin "Komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon" siyasetine iltifat mahiyetinde bir cümle mi kurdum? Kürt Açılımı'nı mı savundum? Açıyorlar ağızlarını, yumuyorlar gözlerini! Hakaret etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Ve öyle çirkinleşebiliyorlar ki, anlatamam. Azılı düşmanmışız gibi davranıyorlar. Çok ayıp ediyorlar.

Bu köşede AK Parti'yi, hükümeti, Başbakan Erdoğan'ı eleştirdiğim yazıların haddi hesabı yok, ama hiçbir AK Parti'li bana hakaret mesajı göndermedi. Geçenlerde BBP yönetimini eleştirdim, birçok BBP'liyi üzdüm, ama hiçbiri bana sövüp saymadı. Geçmişte Fethullah Gülen ve cemaati hakkında çok ağır yazılar yazdım, ama o yazılara gelen tepkilerde de hakaret yoktu... Peki o bir kısım "Milli Görüşçü" kardeşime ne oluyor? Kızsınlar, eleştirsinler, hatta kınasınlar; ama kin ve nefret kusmakta Siyonistlerle yarışmayı bıraksınlar artık. Bırakmazlarsa da kendileri bilirler. Onlardan geldiğini anladığım mesajları anında okumayı kesip işime bakıyorum artık.

"Size de selam" deyip geçiyorum.

yenişafak

Bu yazı toplam 2288 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar