"Allah Faizi Haram Kılmadı mı?"

"Allah Faizi Haram Kılmadı mı?"

Milli Gazete Yazarı Fatma Tuncer, ‘Allah faizi haram kılmadı mı?’ başlıklı yazısında faizin haram kılınmasının hikmetlerine değindi:

Milli Gazete Yazarı Fatma Tuncer, ‘Allah faizi haram kılmadı mı?’ başlıklı yazısında faizin haram kılınmasının hikmetlerine değindi:
 
İslam adil ve huzurlu bir toplumun oluşumu için faizi yasaklamış, birey ve toplumları helal kazanca yönlendirmiştir. Bu baştan aşağı zillet kokan bir toplumun salahı için oldukça önemlidir. Zira miadı ilk toplumlara kadar dayanan faizin kaldırılması, çarpık bir anlayış üzerine kurulan ekonomik ilişkileri ve toplumsal yapıyı yeniden şekillendirmek demektir. Kabul etmeliyiz ki faiz sistemini, toplumun her katmanına yayan ve gelir dağılımında ciddi boyutlarda adaletsizliğin ortaya çıkmasına neden olan bir sorundur.
 
Faizden arınmış toplumların bu yapıyı koruyabilmeleri için fertleri bilinçlendirilmeleri ve devletin tasarruf süreçlerindeki etkin olan kâr-zarar ortaklığını adil düzenle yeniden yapılandırmaları gerekir. Bu durum aynı zamanda yoksul kesimden zengin kesime geçiş yapan para akımının önünü kesecek ve gelir dağılımı adaletsizliğini ortadan kaldıracaktır.
 
İslam faizi yasaklamış, zekâtı ise farz kılmıştır. Elbette bunun tasavvur edemeyeceğimiz kadar büyük hikmetleri vardır. Faizin yasaklanması sonucunda ekonomik düzen yeniden ele alınacak ve yoksulla varlıklı kesim arasındaki uçurum ortadan kalkarak adil ve tutarlı bir düzenleme yapılacaktır. Ekonomik yapıda gerçekleşen bu düzenleme toplumun her alanını etkileyecek ve hanemize huzur ve bereket yağacaktır. Bilinmelidir ki, faiz, kaymak tabaka dediğimiz kesimin israf ve kibrini artırırken açlık sınırında yaşayanları ölüme ve çaresizliğe maruz bırakıyor. Bu durum sosyal sınıflar arasında gelir dağılımı eşitsizliğine ve toplumsal kaosa, mülkün belli bir azınlığın elinde toplanmasına neden oluyor.
 
Tarihi çok eskilere dayanan faiz insanoğlunun bitmek bilmeyen ihtiraslarını teskin edebilmek için başvurduğu bir hiledir. Aristo ve Platon bu çarpık anlayış yani faizi parayı yoksul kesimden zenginlere transfer eden bir sorun olarak yorumlamışlardır. Hamurabi kanunlarında ödünç alınan mallar düzenlenmiş bu sorunun önüne geçilmeye çalışılmıştır. Zira faizin sıradanlaştığı toplumlarda fertler arası ilişkiler şefkat ve adalet üzerine kurulmaz, çıkar ve rekabet üzerine kurulur.
Rabbimiz ayetinde şöyle buyurur: “İnsanların malları içinde artsın diye faize her ne verirseniz Allah katında artmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat artırırlar” (Rum Suresi, 6).
 
Faiz, toplumun sosyal ve ruhsal yapısını bozan ve malın belli bir kesimin elinde toplanmasına yol açan bir sorundur. Allah faizi yasaklamış zekâtı ise emretmiştir. Fakat insanlar faizi bir kazanç olarak görüp meşrulaştırırken zekâtı malın elden gitmesi olarak algılayıp ellerini geri çekerler. Faizi meşru gören kimseler verdiklerinin karşılığını insanlardan bekler ve hak etmedikleri şeyi elde ederek sosyal dengeyi bozarlar. Zekâtı veren kimseler ise mükâfatı Allah’tan bekler ve malı kazanca çevirirler.
 
Günümüzde kamu ya da özel sektörde çalışanlar, memur ya da işçiler, özellikle bankalarla iş yapanlar, doğrudan ya da dolaylı olarak faize bulaşıyorlar. Bu durum ferdi ve toplumsal sorunlara, kişiler arası ilişkilerin menfaate dönüşmesine, adalet ve paylaşım gibi değerlerin zayıflamasına neden oluyor. Merhum Hamidullah bu konuya şöyle parmak basar: “İslam’da yasaklanan yalnızca faiz değildir. Aksine herhangi bir çıkar beklentisiyle karşı tarafa verilen en ufak bir ödünç bile bu kapsamda değerlendirilebilir. Zira tek taraflı çıkar temeline dayalı riskin tek taraflı olduğu her türlü alışveriş yasaktır.”
 
Faizin yaygın olduğu toplumlarda yoksullar sürekli borç öderken diğerleri onlar üzerinden rant elde ederler. Bu durum fertlerin ecir duygusundan uzaklaşmalarına ve manen yoksullaşmalarına neden olur.
 
İnsanın zaaflarını tanıyan Resulullah Veda Hutbesi’nde faizin haram olduğuna vurgu yapmış ve gelebilecek tehlikelere karşı ümmetini uyarmıştır. Ne acıdır ki bugün Müslümanlara sorulduğunda “hamdolsun Müslüman’ız” diyorlar fakat pratikte öteki mahallenin insanı gibi yaşıyorlar.