Ali Şeriati'nin Şehadet Yıl Dönümü

Ali Şeriati'nin Şehadet Yıl Dönümü

Şehadetinin 42. yıldönümü: Ali Şeriati neden rahatsız eder?

Ali  Şeriati şehadetinin 42. Yıldönümünde anılıyor. Ömer Yalçınova, Dünya Bizim’de ‘Ben rahatsız etmeye geldim’ diyen Ali Şeriati hakkında tespitlerini paylaştı.

Ali Şeriati konferans verir, yani konuşur. Bu konuşmaları metne dökülür ve Ali Şeriati’nin kitapları ortaya çıkar. Onun kitapları okunduğu zaman bu durum hemen fark edilir. Çünkü ağır, felsefî, siyasi, tarihî ve dinî konular, onun kitaplarında anlaşılır bir üslup ve tarzda ele alınır. Hiçbir konu, kavramların çokluğu ve kargaşalığıyla boğulmaz. Şeriati’nin kitaplarında her konu güncelden yola çıkar ya da günceli ve günceldeki geleceği kavramak, çözümlemek, anlamak ve çözmek için ele alınır. Ali Şeriati’den edinmemiz gereken ilk özellik veya düşünme ve çalışma şekli; sıkıntı ve problemlerin kişiselden ibaret olmadığını bilerek, her konuyu gündemle bağlantısını yakalayarak işlemek ve düşünmektir. O yüzden Ali Şeriati “Ben dediğimde, çağımı kastediyorum.” der.

Konuşmaları kitaplaştığı için Ali Şeriati okumak kolaydır. Fakat konuşmalarındaki fikirleri düşünmek, anlamak ve kabul etmek zordur. İşi çok ama zamanı az olan bir insan gibi konuşur Şeriati. Ki onun hayatına baktığımız zaman gerçekten de öyle olduğunu görürüz: işi çok ama zamanı az. O yüzden Şeriati, konuşmalarında olabildiğince açık bir şekilde fikirlerini beyan eder ve onları açıklamaya, nerelerden, hangi kitaptan veya tecrübeden o fikirlere geldiğini, referans ve nedenleri vermeye çalışır. Fakat bir konuşma çerçevesinde yapar bunu. Bir makale veya kitap formatında değil. O yüzden Şeriati’nin kitaplarını okumak kolaydır fakat fikirleriyle uğraşmak; onun fikirlerini anlamak, düşünmek, belli bir çerçeve içine sokmak, bir zemine oturtmak, ona yakın veya uzak fikir adamlarıyla birlikte ele almak zordur.

Şeriati’nin rahatsız ediciliği biraz da bundandır: Bir ömür düşünce çilesi çekmiş bir insanın ulaştığı sonuçları, fikirleri, onun bir kitabını okuyup anlamaya çalışarak bütünüyle elde edemiyoruz. O fikirler birer zirve gibi duruyor. Şeriati’nin kendi düşünce dünyasında ulaştığı zirveler. Şeriati’nin, İran toplumunun veya 20. yüzyılın zirveleri de diyebiliriz bunlara. Şeriati’yi okumak, o zirveden haberdar olmak, belki o zirveyi görmek gibidir. O zirveye tırmanma gereği duymak, üzerinde o sorumluluğu hissetmek ise Şeriati okumanın verdiği rahatsızlıktır. Zirveden haberdar olmasaydık rahatsızlık duymayacaktık. Fakat bir kere o zirveyi görünce, artık oraya tırmanmak, o zirveden dünyaya bakmak; bunun için de Şeriati kadar okumak, araştırmak, düşünmek, çile çekmek ve haksızlıklarla kavga etmek gerekir. Diğer deyişle Şeriati’nin okuyucusuna verdiği rahatsızlık, vazife ve sorumlulukları hatırlatmasındandır.

Onu okurken bir şeyin inşasıyla karşı karşıyayızdır

Her insanın ulaşması gereken bir zirvesi vardır; her insanın tırmanması gereken bir dağı… Şeriati okuyucusuna bu zirveyi işaret eder ve gösterir. Yoksa Şeriati’nin zirvesine tırmanmak, hiç kimsenin harcı olamaz. Hiç kimse bunu istese de yapamaz. Okuyucu, kendi zirvesini, Şeriati okuyarak keşfedebilir. Bu keşif ve fark ediş, zaten başlı başına bir rahatsızlık sebebidir. Uyumakta olan bir yolcuya, “Uyan! Daha yürümen gereken çok yolun var.” demek gibidir. Bu yüzden Şeriati okumaktan duyulan rahatsızlık doğurgandır, faydalıdır.

Şeriati, ulaştığı bir konumdan, insanlara ders vermek için konuşmaz. Onun konuşmaları ve kitapları, ayrıca bir tırmanış, yürüyüş, yani hareket halidir. Zaman zaman kendini düzelterek, geçmiş zamanda söylediği bir şeyi tashih ederek, düşünme ve akıl yürütmelerine çekidüzen vererek konuşur. Hazır bir şeyin, bir reçetenin ifşası karşısında değilizdir Şeriati okurken. Onu okurken bir şeyin inşasıyla karşı karşıyayızdır. Bu bir hareket, fikir, kurgu, tavır veya siyaset olabilir.

Şeriati’nin sürekli kendini yenilemesi, devrimcilikten söz etmesi, çevresini veya okuduklarını eleştirmesi, çözümlemeler yapması, her konuyu sil baştan, hiç ele alınmamış gibi yeniden ele alması, başka başka ihtimaller üzerinde durması, farklı açılardan konulara bakması, mevcut, yani o güne kadar gelenlerden memnun kalmayışıyla ve gidişatta gördüğü aksaklıklar, yanlışlıklar ve sapmalar dolayısıyladır. Şeriati’nin ruhundaki fırtınalar, zaten bir kitap veya makale formatında verilemezdi. Fırtınalar için sohbet formatı daha uygun; serbest düşünmeyi ve ifade etmeyi sağlar.

İslam tarihi ona büyük bir alan açar

Konuşmak, muhatap gerektirir. Muhatap, konferansta önemli bir etkendir. Muhatabın kısıtlayıcı bir tarafı da vardır. Şeriati’nin kitapları okunduğunda, onun kalifiye, birikimli bir topluluğa seslendiği fark edilir. Topluluk ne kadar kaliteli, yetişmiş olursa olsun, yine de her zaman dinleyiciler, okuyucular kadar sabırlı olmayacaktır. Dinleyici çabuk sıkılır, onun dikkati çabuk dağılır. Bu yüzden konuşmacı, dinleyicinin dikkatini sürekli diri tutmak zorundadır. Şeriati bunun farkındadır. Bu yüzden ele aldığı ağır konuları, güncel siyasi olaylardan örnekler vererek ilginç hale getirir. Fikirleri en kısa, özlü ve etkili bir şekilde vermeye çalışır. Konuları toparlamak için tekrarlar yapar. Bir de dinleyicilerin dikkatini çekmek ve diri tutmak için toplumsal bilinci, ortak kültürel değerleri kullanır. Her konuşmasında, konunun gelip dayandığı nokta bu yüzden Kerbela faciasıdır.

Şeriati İslam tarihine sırtını dayar. Özellikle “Ali Şiası”na. “Safevi Şiası” değil, “Ali Şiası” onun için İslam’dır. İslam tarihi ona büyük bir alan açar. Hem örnek şahsiyetlerin ve davranışların aranıp bulunmasında hem de eleştirilen modenizm ve Batı dünyasına karşı alternatif fikir, sanat ve inanç dünyasının ortaya çıkarılmasında. Şeriati için, şüphe edilmeyecek, tükenmez kaynaklar: Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif ve İslam Tarihi. Bu, dinleyicilerin dikkatini çekmek ve uyanık tutulmasında önemli bir etkendir. Marks veya Sartre’ı eleştirirken ya da Batı’nın realizm-idealizm ikilemlerini karşısına alırken, İslam tarihi ve İran toplumu, ona büyük bir dayanak oluşturur. Dinleyiciler bu şekilde onu rahatlıkla anlar, çünkü karşılarında onlarla aynı dili konuşan biri vardır.

Şeriati konuşurken düşünür, düşünürken konuşur. Şeriati’nin zihni zengin çağrışımlara sahip. Konuşurken zihninde beliren çağrışımlar, çakan şimşekler, zaman zaman konusundan uzaklaşmasına sebep olsa da, ona bir özgürlük alanı açar. Özgür düşünmesine ortam hazırlar. Konuşma formatı; dilin kişiyi mahkum ettiği kalıplardan kısmen de olsa çıkmasına yardımcı olabilir. Olaya mimikler, el kol hareketleri, ani çıkışlar, öfkelenme ve duygular karışır. Konuşurken, kurgusal bir kitap yazarkenki numara çekmeler, sadece dilin imkanları doğrultusunda fikir yürütmeler geride kalır, samimiyet ön plana çıkar. Şeriati’nin samimiyeti her hakikat âşığının samimiyeti kadar insanları rahatsız eder.