Ali Haydar Haksal: Müslümanların Güven Sorunu Var

Ali Haydar Haksal: Müslümanların Güven Sorunu Var

Ali Haydar Haksal Milli Gazete’deki köşesinde Müslümankarın güven sorunu olduğunu söyledi.

Haksal, “Müslümanlar dalgalara kapılıyorlar. Medya ve reklâm, siyasanın sıradanlığı ve çıkarcılıklar her şeyin önünde engel. Dünya tamahı ve sekülerleşme, tüketim furyası insanlığı kasıp kavuruyor” ifadelerini kullandı.


Haksal’ın “Gönüller yapma zamanı” başlıklı yazısı şöyle:


İnsanın yıkımı dönemi. İnsanın değerinin olmadığı bir zaman süreci. İnsanın insanı yok saydığı ve tükettiği bir yüzyıl. İnsan insanın cehennemi. Zorluklar birbirini kovalıyor.


Müslümanların güven sorunu var. Her şeyden önce kendini konumlandırmadan zorlanıyorlar. Nereye ait olduğunu ne ve nasıl olması gerektiği konusunda zihinsel karışıklıkları bulunuyor. Müslümanlar özlerinden uzaklaştıkça bambaşka bir ruh hâline bürünüyorlar. Kendileri olmaktan çıkıyorlar. Koruma ve korunma refleksleri tamamen farklı bir ruh hâlini yansıtıyor.


Zalim ve merhametsiz olan sistemlerle savaşırken, ya da geçmişte ezilip zorlandıkları sistemin karşısında onların ruh hallerini benimsiyorlar. Zalimlerin yaşama biçimlerinde, düşünce ve inançlarında haksızlıklar normal ve doğal. Onlar kendilerini böyle var kılıyorlar. Bu durumdan etkilenenler yeni bir ruh hâli ile hayata bakmaları gerekirken, özellikle Müslüman olma bilinciyle en küçük bir yanlışa düşmeden adil ve merhametli olmaları gerekirken zalimden daha zalim olma yolunu tercih ediyorlar.


İnsanlık derin ve sarsıntılı bir nehrin akışında. Baş döndürücü bir kapılma ve savrulma ile. Batı’nın karanlık ruhu kendileri dışında bir karabasan ama kendileri için koruyucu. Onların insan değeri kendilerine ait. Dışladıklarını ya da kabullenmediklerini sadece bir araç olarak görüyorlar. Bir köle, bir tüketim nesnesi. İnsanlık Müslümanların ruh hallerinin bozulmasıyla daha çok bir karanlığa doğru sürükleniyor. Çünkü Müslümanlar dalgalara kapılıyorlar. Medya ve reklâm, siyasanın sıradanlığı ve çıkarcılıklar her şeyin önünde engel. Dünya tamahı ve sekülerleşme, tüketim furyası insanlığı kasıp kavuruyor.


Nimetler sadece bu dünya için değil. Bu dünyanın geçiciliği biliniyor. Ömür çok hızlı tükeniyor. Çok geçmeden yolun sonuna doğru gidiliyor. Dünya hayatı bir göz açıp kapamalık. İnsanlığın korunması ve değer bulması ancak büyük ve yüce değerlerle olabilir. Müslümanlar kendi değer yargılarını, bakışlarını, inanışlarını yitirdiklerinden şaşkınlık içindedirler. Bu dünyanın süslerine, yaşanmışlıklarına büyülenmişçesine kapılıyorlar.


Tamah sınır tanımıyor. İnsanı merhametsiz ve acımasız kılıyor.


Hırs, dünya tamahıdır, şişinmeye götürüyor. Bu, insan için en büyük tehlike ve tuzak. Hiçbir güç ona engel değildir. Gözü karadır. En yakınlarına bile acımıyor. Bu tür insanlar, kendileri dışında olanları umursamıyorlar.


Rızık elbette önemli, elbette hayat da önemli ve değerli. Hayat kirlendikçe kirler koyulaşıyor. Bir zaman sonra ne olduğunun farkına varılıyor. O yol üzerinde kirliliğin son haline kadar bir yol alıyor. Bir Müslümanız. Müslüman olma sorumluluk ve bilince ağır ama çilelidir. Çile, insana hüzün yükler. Bir Müslüman hayatı boyunca gördükleri ve yaşadıklarıyla sınanır. Her anı sınav hâlidir.


Zalim ve gururlu, kibirli insanlar merhametten yoksundurlar. Müslüman bunların dışında kalmak zorundadır. İnsan olma bilinciyle hayata bakmakla yükümlüdür. Her canlı ve varlık onun sorumluluk alanındadır.


Adil olmakla yükümlü. En küçük hâl ve davranışında bir başkasının, bir hayvanın hakkına girip girmediğinin bilincinde olmak zorunda.


Geçen zamanı sıradanlıklarla tüketemeyiz. Müslümanlar merhametli, adil ve sevgi dolu olmalıdırlar. Çünkü onlar salt kendilerinden sorumlu değildirler. Temsil ettikleri düşünceden ve diğer insanlardan da sorumludurlar. İnsan olma bilincini hayata geçirmelidirler.