Ak Parti Seçim Ekonomisine mi   Dönüyor ?

Ak Parti Seçim Ekonomisine mi Dönüyor ?

Mehmet Acet’in Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (2 Mayıs 2018) yazısı şöyle: Ekonomisine mi Dönüyor?

AK Parti’de 24 Haziran seçimleri için üçlü bir ekip oluşturuldu.

Ekiplerden biri 6 Mayıs’ta açıklanacak ‘manifestoya’ çalışıyor. Manifesto için bir düşünce kuruluşunun aktif desteği de alınıyor.

İkinci ekip 20 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklaması beklenen ‘seçim beyannamesi’ için harıl harıl mesai harcıyor.

Seçmene hangi vaatler verilecek, bu bölümde daha çok bunun üzerinde duruluyor.

Bir de seçim takvimi boyunca süreci yakından izleyip artıları eksileri tartışarak kampanyanın başarısı için kafa yoran bir ‘strateji ekibi’ var.

Başbakan Binali Yıldırım, önceki akşam Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası seçim beyannamesinin ağırlık merkezini oluşturacağını tahmin ettiğimiz bir takım vaatlerde bulundu bile.

* Emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramı öncesi biner lira ikramiye,

* Toplumda ’65 aylığı’ olarak bilinen yaşlı maaşlarına zam,

* Üniversitelerden kaydı silinen öğrencilere geri dönme hakkı verilmesi,

* Vatandaşın devlete olan vergi ve prim borçlarının yapılandırılması,

* Tapusu olmayan yapılara yapı kayıt belgesinin verilmesi gibi 7’den 70’e herkesi bir şekilde ilgilendiren vaatler.

Emekliye ikramiye denince CHP’den “Zamanında bunu biz vadedince hani kaynak diye soruyorlardı. Şimdi kendileri aynı sözü veriyorlar” eleştirileri yükseldi.

Düz bakınca haklı bir eleştiri gibi görünüyor.

Ancak, Ak Parti’nin Haziran 2015 seçimlerinde emeklilere seyyanen aylık 100 lira zam yaptığını, bunun da aşağı yukarı bugünkü vaatle örtüştüğünü de hatırlamak gerekir.

KAYNAK NEREDEN?

Eskiden, eskiden dediğim bizim aklımızın erdiği 1990’lı yıllarda yapılan seçimler öncesi bol keseden vaatler ortaya atılınca, işin muhataplarına “kaynak nedir?” “Bu parayı nereden bulacaksınız” sorusu sorulurdu.

2002’den beri Ak Parti hükümetleri ‘seçim ekonomisi’ uygulamadıkları için bu sorunun cazibesi azaldı.

Başbakan Yıldırım’ın önceki gün açıkladığı paketin emekliye ikramiye kısmı takribi 24 milyar liralık bir kaynak gerektiriyor.

Bu durumda, “Ak Parti’de seçim ekonomisine mi dönüyor?” “Kaynak nereden?” sorusu akıllara geliyor.

Soruyu hükümette, ekonomi yönetiminde sandalye sahibi olan bir bakana sordum.

Şöyle bir yanıt aldım:

“Kaynak nereden sorusunun yanıtını paketin bütününe bakarak anlayabiliriz.

Emeklilere biner lira bayram ikramiyesi demek bütçeden yıllık 24 milyar liranın çıkması anlamına geliyor. Ama paketin geri kalan kısmı ‘gelir getirici’ kalemlerden oluşuyor”

-Mesela?

-Mesela, imar barışı ile toplam 60/70 milyar liralık bir gelir bekleniyor. 36 aylık bir yapılandırma süreci içerisinde bu para bütçeye girecek. Paket ayrıca diğer konularda, vatandaşın devlete olan borçlarına kapsamlı bir yapılandırma imkanı sunduğu için elde edilecek gelirle bütçe disiplininin korunması hedefleniyor.

POPÜLİZM HERKESE KAYBETTİRİR

Madem bu konulara girdik, emeklilik bahsiyle ilgili birkaç kelam daha edelim.

Kaynak kaygısı da dikkate alındığı için, Başbakan Yıldırım’ın açıkladığı paketi ‘popülizm’ başlığı altında değerlendirmenin haksızlık olacağı kanaatindeyim.

Üzerinde durduğumuz konuyla ilgili olarak popülizmin dik alasını 1991 seçimleri öncesi “Kim ne veriyorsa ben bir fazlasını veriyorum” diyerek Süleyman Demirel yapmıştı.

Şunun altını çizeyim:

O gün Demirel onu dedi, geçti gitti gibi bir şeyden söz etmiyoruz.

O tarihlerde Sosyal Güvenlik Sistemi’nin bozulmasının ceremesini bu ülke 27 yıldır çekiyor.

2008’de devreye giren SGK reformunun öylece korunması halinde, emeklilik sisteminin ‘normalleşmesi’ için 2040’lı yılları beklememiz gerekecek desem ne anlatmaya çalıştığım daha iyi anlaşılacaktır.

1991 sonrası, çalışanlar, 35 yaşından itibaren emekliliği hak etmeye başladı.

Öyle olunca ne oldu?

Çalışan/emekli dengesi hızlıca bozuldu.

Demirel o seçimi kazandı ama daha 90’lı yıllar bitmeden Sosyal Güvenlik Sistemi iflas bayrağını çekti.

Devlet emekli maaşını ödeyemeyecek duruma geldiği için, bugün kendilerini ‘Emeklilikte yaşa takılanlar’ diye tarif edenler de dahil her kesim devasa bir yükü sırtlanmak zorunda kaldı.

Bugün Avrupa ülkelerinin çoğunda 5 çalışana bir emekli düşüyor.

Bizde bu rakam henüz 2 çalışana 1 emekli seviyesine bile gelmedi.

Türkiye’de yaklaşık 12 milyon emekli var.

Emeklilerimize yıllık ortalama 200 milyar civarında maaş ödeniyor.

Sonuçta bu işin bir matematiği var.

Emeklinin daha iyi maaş alabilmesi için, çalışan sayısının artması, emekli sayısının azalması, çalışan/emekli dengesinin daha yüksek standartlara ulaşması dışında bir seçenek bulunmuyor.