33 Şehit… Şimdi ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Hükümet Suriye’de şöyle hata yaptı böyle hata yaptı… Hataysa hata, değilse değil. Hepsi tartışılabilir ve tartışılmalı, ama bugün değil.

 

İdlib’de bir gecede 33 askerimiz katledildi; Allah şehadetlerini kabul eylesin, milletimizin başı sağ olsun. Bu, Rusya ve İran destekli Esed rejiminin Türkiye’ye topyekûn savaş ilanıdır. Savaştayız. Yerden göğe kadar haklı olduğumuz bir savaştayız. Geçmişe dönük ‘reel politik’ mülahazaları, ‘Halbuki şöyle yapılsaydı böyle olmazdı’ değerlendirmeleri ne savaş durumunun buz gibi gerçekliğini değiştirir, ne de İdlib’de masum sivillerin kitleler halinde öldürülmesini yahut hicret yollarına sevk edilmesini engellemeye ahdeden Türkiye’nin yerden göğe kadar haklılığını.

 

Gelinen noktada, şimdi ve burada Türkiye ne yapmalı, nasıl yapmalı? Türkiye’nin gücü neye yeter, neye yetmez? Batı’dan destek gelirse nasıl olur, destek gelmezse nasıl olur? Hangi durumda hangi bedeller söz konusu olabilir ve Türkiye ne kadar bedel ödemeyi göze alabilir? Topyekûn savaşı geri dönülmez bir durum olarak kabul edip ona göre mi hareket etmeliyiz, yoksa yerden göğe kadar haklılığımıza rağmen bir ‘pazarlık’ payı mı bırakmalıyız?  Bugün sorulması gereken sorular bunlardır. Keşke bu soruların cevaplarını ARAMIZDA ŞURA ile arayıp bulsak. Sonra da Alemlerin Rabbi Allah’a sığınıp ortak kararlarımızın gereğini ardımıza dönüp bakmadan ne pahasına olursa olsun hep beraber yapsak.

 

Evvelce de yazdığımız gibi;

 

Hükümet aleyhtarlığını “İdlib’de batağa saplansınlar da görsünler günlerini!” diyecek kadar ileri götüren bedhahlar bir yana; hükümete istediğimiz kadar eleştirel bakalım, İdlib konusunda onun yanında durmamız, attığı/atacağı adımların isabetli olmasına katkıda bulunabileceksek bunu yapmamız, değilse de o adımların isabetli olmasını dilememiz gerektiği muhakkak. 

 

İdlib çok zor durumda ve Türkiye de İdlib’de çok zor durumda. Alınan/alınacak olan her karar risk taşıyor/taşıyacak. Yana yakıla çare arayan hükümetin Allah yardımcısı olsun.

 

Çare arayışında istişare halkası ne kadar geniş tutulursa o kadar iyi olur. Akıl akıldan üstündür. Zekâları, bilgi birikimleri, tecrübeleri yahut toplumsal temsil kabiliyetleri ile öne çıkan devlet büyüklerini ve siyasetçileri, üst düzey diplomatları ve komutanları –eski/yeni ve yandaş/karşıt diye ayırmadan- Osmanlı’nın olağanüstü zamanlara mahsus Saltanat Şurası gibi bir şurada -“Cumhuriyet Şurası”nda-  toplamak düşünülemez mi?

 

Haydi, yapalım bunu.

 

“Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günler” sözü tam da bu günler için.

Bu yazı toplam 710 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar