Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

2. gruptakiler

FETÖ kendinden ibaret bir hareket değil.. BÇG de öyle. İkisi de ABD’ye hizmet ediyor. İkisi de ayrı, içerideki rakip olan iki grubun “tarzı siyaset” farkından kaynaklanan “iki düşman kardeşi” bunlar. Fuller’in FETÖ’cü varsa Brezezinski’nin de BÇG’si vardı. Biliyorsunuz BÇG’nin de dizayn ettiği bir tarikat vardı, hani şu Kalkancı. Aslında Fuller de işin başında sadece Nurcularla gitmek istemiyordu, Nakşi bir şeyhi de halkaya dahil etmek istiyordu ama olmadı.

Bakın yarın, işler öyle bir noktaya gelir ki, FETÖ ile PKK’yı; PYD ile DEAŞ’ı bir araya getiren akıl FETÖ ile BÇG’yi de bir araya getirir. Bakın profesyonellerin ve kriptoların buna bir itirazı olmaz. Onlar proje adamıdır. Ne gerekiyorsa yaparlar.

Geçenlerde bir haber vardı. Adı “15 Temmuz kahramanları” arasında anılırken FETÖ’cü olduğu anlaşılan Yüzbaşı Burak Akın’ın itirafını okumuş olmalısınız.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler’in koruma müdür yardımcısı Yüzbaşı Burak Akın’ın örgüt irtibatı, şu “ankesörlü telefon operasyonu”nda ortaya çıkan 120 “Mahrem personel” listesinde ortaya çıktı. Mahrem personel listesinin deşifre olduğunun öğrenildiğini öğrenen kripto FETÖ’cü Akın paniğe kapılıyor ve 28 Aralık 2017 Perşembe günü mesai bitimine doğru Orgeneral Güler’in yanına gidiyor. Ağlamaya başlayan Akın, “Şimdiye kadar söyleyemedim ama ben de onlardanım (FETÖ’cüyüm). Örgüt baskısından bıktım artık” diyor. Sinir krizi geçiren Akın, intihar edeceğini söylüyor. Tabi sorguya alınıyor. Sonuç deşifre olduğu anlaşılınca itirafçı olarak yakayı kurtarmak.

Şunu görelim, bilelim: Burak Akın ne ilk ve ne de tek. Kripto “Mahrem” personeller de o listeden ibaret değil. TSK’daki mahrem yapılanma ile ilgili bir başka itirafçı daha çıktı. Linux ve SD kart üzerinden şifreli haberleşme yapan 3’er kişilik hücrelerden söz ediyor mesela.

Bakın, şu anda görülen dava 15 Temmuz darbe kalkışması ve örgüt davası. Örgüt olarak henüz siyasi kadroların üzerine gidilmiş değil. Siyasi kadrolar yerinde dururken bürokratik kadrolar da temizlenemiyor tabii ki. Sermayedeki uzantıları da tam olarak temizlenmiş değil. Ve tabi bu işin uluslararası ayağı henüz tam olarak deşifre edilmiş değil. Bu konu yurt dışından gelemeyenler ve kaçanlarla sınırlı değil. Ya da içeride gözaltına alınan birkaç isimden ibaret de değil.

Bilişim, finans, STK, dini gruplar, medya bunların en çok ilgilendikleri alanlar..

Bunların çoğu kendini, muteber STK’lar, dini gruplar, siyasi çevrelerde gizliyorlar.. Kendilerine bir geçmiş uydurmakta son derece mahirler.. Ve kendilerinin yeni aidiyetleri konusunda bir sürü muteber referanslar da gösteriyorlar.. “Eğitimli ve örgütlü” oldukları için bulundukları yerlere çok hızlı nüfuz ediyorlar ve inisiyatif sahibi oluyorlar. Hatta eskiden kendilerinden olup da ayrılanları, ya da kendilerine karşı olanları FETÖ’cülükle suçlayarak, ihbar ve yakınları içinde feda edilebilecek gruptan birilerini ifşa ederek itibar da kazanıyorlar.

Bu 2. gruptakiler kraldan fazla kralcı olabilirler. Bakın, orduda kendilerini gizlemek için namaz kılmayan, şarap içen, hanımının başını açanların arkadaşları, şimdi bugün sizden daha fazla namaz kılabilir, eşleri çarşafa girebilir ve kendileri sizden daha uzun sakal bırakabilir..

Geçen gün onları Silivri’de mahkemede izledim. 15 Temmuz’da Şehitler Köprüsü’nde yaşananlarla ilgili sorumlular yargılanıyor. Askeri öğrencilerden ses yok. Erler soru soruyor, itiraz ediyor, sulandırıyor, soru soruyor, subaylar kendi geçmişlerini anlatırken uzun uzun anlatıyor, ama kendilerine yöneltilen sorulara tek kelimelik cevaplar veriyorlar. Hemen hemen hiçbir şey görmemiş, duymamış, bilmiyorlar. Müdahil ve müşteki avukatlarının sorularına zaten cevap vermek istemiyorlar. Sanıkların aileleri “biz” diye konuşuyorlar. Özellikle askeri öğrenci aileleri, “Biz çocuklarımızı devlete emanet ettik, onlar suç işlemişlerse yine devlet suçlu” havasındalar. Soruların cevap anahtarlarının kendilerine verildiğinden hiç sözetmiyorlar tabi. Hatta o subaylar, önce çatışmada ölen FETÖ’cü subayları şehit diye tesmiye ediyor ve onlar için rahmet diliyorlar. Yani suçlu o gün darbeye direnen siviller.

İyi ki, o darbeye direnenlerin suçlanmayacakları yönünde yasa çıkmış, yoksa bunlar hepsi birden o gazilere saldırıp adamı sanık sandalyesine oturturlardı.

Yüzleri kızarmadan bu kadar çok “yalan”ı arkası arkasına söyleyebilmeleri için özel bir eğitim almış olsalar gerek. Suçluların aileleri de “mağduriyet” üzerinden vicdan yapmaya çalışıyorlar.

İçeridekiler direniyor ki, dışarıdakiler, 2. gruptakiler de dirensinler.

Sanık aileleri gülerek sanıklara el sallıyorlar. İçeridekiler dışarıdakilere, dışarıdakiler içeridekilere moral vermeye çalışıyorlar.

Adamlar hâlâ kendilerinin haklı olduklarında ısrarlılar.

Onlara kalsa darbe filan olmadı. Asıl suçlu sokağa çıkıp askere direnenler. Gözünüzün içine baka baka, insanın zekâsı ile alay edercesine bunu söylüyorlar.

Bunlar ABD’nin yenilebileceğine ihtimal vermiyorlardı. Ayrıca bu işi “ilahi bir plan ve manevi bir tasarruf”la ilişkilendiriyorlar. Madden ve manen bağlanmışlar. Tamam devletten korkuyorlar, ama öbür taraftan içine girdikleri sistem tarafından da cezalandırılabileceklerini düşünüyor. Ahiretlerini kaybetmekten, yani manevi olarak da cezalandırılma endişesi taşıyorlar.. Bunlar içe kapalı bir topluluk.. Sanki ipnoz edilmiş gibiler.. Ruhsuz bir biyonik robot/Humanoid gibi davranıyorlar..

Ama artık evdeki hesapların çarşıya uymadığını gördüler. İlerlemekten de, geri dönmekten de korkuyorlar. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Kendi içlerinde farklı gruplara bölündüler. Geldikleri noktada Türkiye karşısında yenilgiye uğramaktan daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyalar. Sırtlarını dayadıkları ülkeler ve örgütler de hesap soracak kendilerinden..

PYD’liler kadar ABD yönetiminin de işi zor. Ne FETÖ’nün hesabını verebilirler ve ne de PYD’nin. Hâlâ insan, para ve silah akıtmaya devam ediyorlar. Aslında boğulacakları bataklığı sulamaya devam ediyorlar..

Bu durum FETÖ ve PYD içindeki unsurları da kaygılandırıyor. Her ikisi de şunun farkında ki, ABD geri dönecek olursa arkada bıraktıklarına bakmayacak. Bu da onların sonu demek. Hatta daha fazlası. Hemen bir son, ucuz bir kurtuluş olur. Onlar da görecekler ABD’nin dostunun olmadığını, vefasının olmadığını. Onların sadece çıkarları var. Çıkarları yoksa kullandıkları tetikçilerin canını kurtarmak için kıllarını bile kıpırdatmazlar. Bugün onlara bu kadar destek veriyorlarsa, onların davalarına hizmet etmek için değil, kendi hedeflerine ulaşmak için.. FETÖ ya da PYD onlar, onlar da bunları kullanıyor. Herkes birbirini kullanıyor/kullanmaya çalışıyor aslında.

FETÖ’nün kendini gizleyen mahrem imamları da artık yavaş yavaş oynanan bu kirli oyunun farkına varmaya başladılar. Bu işin sonunda varmayı hayal ettikleri hedeften de her gün biraz daha uzaklaşıyorlar. Bu işin içinde ne din var ne de adalet, insanlık, dostluk var. 

Öte yandan birileri bugün ne yapacağını, kime sığınacağını bilmiyor. Hem dinlerini, hem dünyalarını ve hem de hayallerini, umutlarını kaybettiler. Yeryüzünde bir cennet, ebedi bir hayat hayal ederken, kendilerini bir anda ölümün eşiğinde ve cehennemin kıyısında buldular. Kahraman olacaklardı, ihanetle suçlanıyorlar. Oyun bitti. Bakalım şimdi ne yapacaklar. Keşke pişman olsalar, tevbe etseler ve kendilerine insanların vicdanlarında sığınacak bir yer bulsalar. Ama karar kendilerinin. Şunu bilseler keşke, gelecek günler onlar için geçen günleri aratacak. Selam ve dua ile. 

 

 

FETÖ kendinden ibaret bir hareket değil.. BÇG de öyle. İkisi de ABD’ye hizmet ediyor. İkisi de ayrı, içerideki rakip olan iki grubun “tarzı siyaset” farkından kaynaklanan “iki düşman kardeşi” bunlar. Fuller’in FETÖ’cü varsa Brezezinski’nin de BÇG’si vardı. Biliyorsunuz BÇG’nin de dizayn ettiği bir tarikat vardı, hani şu Kalkancı. Aslında Fuller de işin başında sadece Nurcularla gitmek istemiyordu, Nakşi bir şeyhi de halkaya dahil etmek istiyordu ama olmadı.

Bakın yarın, işler öyle bir noktaya gelir ki, FETÖ ile PKK’yı; PYD ile DEAŞ’ı bir araya getiren akıl FETÖ ile BÇG’yi de bir araya getirir. Bakın profesyonellerin ve kriptoların buna bir itirazı olmaz. Onlar proje adamıdır. Ne gerekiyorsa yaparlar.

Geçenlerde bir haber vardı. Adı “15 Temmuz kahramanları” arasında anılırken FETÖ’cü olduğu anlaşılan Yüzbaşı Burak Akın’ın itirafını okumuş olmalısınız.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler’in koruma müdür yardımcısı Yüzbaşı Burak Akın’ın örgüt irtibatı, şu “ankesörlü telefon operasyonu”nda ortaya çıkan 120 “Mahrem personel” listesinde ortaya çıktı. Mahrem personel listesinin deşifre olduğunun öğrenildiğini öğrenen kripto FETÖ’cü Akın paniğe kapılıyor ve 28 Aralık 2017 Perşembe günü mesai bitimine doğru Orgeneral Güler’in yanına gidiyor. Ağlamaya başlayan Akın, “Şimdiye kadar söyleyemedim ama ben de onlardanım (FETÖ’cüyüm). Örgüt baskısından bıktım artık” diyor. Sinir krizi geçiren Akın, intihar edeceğini söylüyor. Tabi sorguya alınıyor. Sonuç deşifre olduğu anlaşılınca itirafçı olarak yakayı kurtarmak.

Şunu görelim, bilelim: Burak Akın ne ilk ve ne de tek. Kripto “Mahrem” personeller de o listeden ibaret değil. TSK’daki mahrem yapılanma ile ilgili bir başka itirafçı daha çıktı. Linux ve SD kart üzerinden şifreli haberleşme yapan 3’er kişilik hücrelerden söz ediyor mesela.

Bakın, şu anda görülen dava 15 Temmuz darbe kalkışması ve örgüt davası. Örgüt olarak henüz siyasi kadroların üzerine gidilmiş değil. Siyasi kadrolar yerinde dururken bürokratik kadrolar da temizlenemiyor tabii ki. Sermayedeki uzantıları da tam olarak temizlenmiş değil. Ve tabi bu işin uluslararası ayağı henüz tam olarak deşifre edilmiş değil. Bu konu yurt dışından gelemeyenler ve kaçanlarla sınırlı değil. Ya da içeride gözaltına alınan birkaç isimden ibaret de değil.

Bilişim, finans, STK, dini gruplar, medya bunların en çok ilgilendikleri alanlar..

Bunların çoğu kendini, muteber STK’lar, dini gruplar, siyasi çevrelerde gizliyorlar.. Kendilerine bir geçmiş uydurmakta son derece mahirler.. Ve kendilerinin yeni aidiyetleri konusunda bir sürü muteber referanslar da gösteriyorlar.. “Eğitimli ve örgütlü” oldukları için bulundukları yerlere çok hızlı nüfuz ediyorlar ve inisiyatif sahibi oluyorlar. Hatta eskiden kendilerinden olup da ayrılanları, ya da kendilerine karşı olanları FETÖ’cülükle suçlayarak, ihbar ve yakınları içinde feda edilebilecek gruptan birilerini ifşa ederek itibar da kazanıyorlar.

Bu 2. gruptakiler kraldan fazla kralcı olabilirler. Bakın, orduda kendilerini gizlemek için namaz kılmayan, şarap içen, hanımının başını açanların arkadaşları, şimdi bugün sizden daha fazla namaz kılabilir, eşleri çarşafa girebilir ve kendileri sizden daha uzun sakal bırakabilir..

Geçen gün onları Silivri’de mahkemede izledim. 15 Temmuz’da Şehitler Köprüsü’nde yaşananlarla ilgili sorumlular yargılanıyor. Askeri öğrencilerden ses yok. Erler soru soruyor, itiraz ediyor, sulandırıyor, soru soruyor, subaylar kendi geçmişlerini anlatırken uzun uzun anlatıyor, ama kendilerine yöneltilen sorulara tek kelimelik cevaplar veriyorlar. Hemen hemen hiçbir şey görmemiş, duymamış, bilmiyorlar. Müdahil ve müşteki avukatlarının sorularına zaten cevap vermek istemiyorlar. Sanıkların aileleri “biz” diye konuşuyorlar. Özellikle askeri öğrenci aileleri, “Biz çocuklarımızı devlete emanet ettik, onlar suç işlemişlerse yine devlet suçlu” havasındalar. Soruların cevap anahtarlarının kendilerine verildiğinden hiç sözetmiyorlar tabi. Hatta o subaylar, önce çatışmada ölen FETÖ’cü subayları şehit diye tesmiye ediyor ve onlar için rahmet diliyorlar. Yani suçlu o gün darbeye direnen siviller.

İyi ki, o darbeye direnenlerin suçlanmayacakları yönünde yasa çıkmış, yoksa bunlar hepsi birden o gazilere saldırıp adamı sanık sandalyesine oturturlardı.

Yüzleri kızarmadan bu kadar çok “yalan”ı arkası arkasına söyleyebilmeleri için özel bir eğitim almış olsalar gerek. Suçluların aileleri de “mağduriyet” üzerinden vicdan yapmaya çalışıyorlar.

İçeridekiler direniyor ki, dışarıdakiler, 2. gruptakiler de dirensinler.

Sanık aileleri gülerek sanıklara el sallıyorlar. İçeridekiler dışarıdakilere, dışarıdakiler içeridekilere moral vermeye çalışıyorlar.

Adamlar hâlâ kendilerinin haklı olduklarında ısrarlılar.

Onlara kalsa darbe filan olmadı. Asıl suçlu sokağa çıkıp askere direnenler. Gözünüzün içine baka baka, insanın zekâsı ile alay edercesine bunu söylüyorlar.

Bunlar ABD’nin yenilebileceğine ihtimal vermiyorlardı. Ayrıca bu işi “ilahi bir plan ve manevi bir tasarruf”la ilişkilendiriyorlar. Madden ve manen bağlanmışlar. Tamam devletten korkuyorlar, ama öbür taraftan içine girdikleri sistem tarafından da cezalandırılabileceklerini düşünüyor. Ahiretlerini kaybetmekten, yani manevi olarak da cezalandırılma endişesi taşıyorlar.. Bunlar içe kapalı bir topluluk.. Sanki ipnoz edilmiş gibiler.. Ruhsuz bir biyonik robot/Humanoid gibi davranıyorlar..

Ama artık evdeki hesapların çarşıya uymadığını gördüler. İlerlemekten de, geri dönmekten de korkuyorlar. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Kendi içlerinde farklı gruplara bölündüler. Geldikleri noktada Türkiye karşısında yenilgiye uğramaktan daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyalar. Sırtlarını dayadıkları ülkeler ve örgütler de hesap soracak kendilerinden..

PYD’liler kadar ABD yönetiminin de işi zor. Ne FETÖ’nün hesabını verebilirler ve ne de PYD’nin. Hâlâ insan, para ve silah akıtmaya devam ediyorlar. Aslında boğulacakları bataklığı sulamaya devam ediyorlar..

Bu durum FETÖ ve PYD içindeki unsurları da kaygılandırıyor. Her ikisi de şunun farkında ki, ABD geri dönecek olursa arkada bıraktıklarına bakmayacak. Bu da onların sonu demek. Hatta daha fazlası. Hemen bir son, ucuz bir kurtuluş olur. Onlar da görecekler ABD’nin dostunun olmadığını, vefasının olmadığını. Onların sadece çıkarları var. Çıkarları yoksa kullandıkları tetikçilerin canını kurtarmak için kıllarını bile kıpırdatmazlar. Bugün onlara bu kadar destek veriyorlarsa, onların davalarına hizmet etmek için değil, kendi hedeflerine ulaşmak için.. FETÖ ya da PYD onlar, onlar da bunları kullanıyor. Herkes birbirini kullanıyor/kullanmaya çalışıyor aslında.

FETÖ’nün kendini gizleyen mahrem imamları da artık yavaş yavaş oynanan bu kirli oyunun farkına varmaya başladılar. Bu işin sonunda varmayı hayal ettikleri hedeften de her gün biraz daha uzaklaşıyorlar. Bu işin içinde ne din var ne de adalet, insanlık, dostluk var. 

Öte yandan birileri bugün ne yapacağını, kime sığınacağını bilmiyor. Hem dinlerini, hem dünyalarını ve hem de hayallerini, umutlarını kaybettiler. Yeryüzünde bir cennet, ebedi bir hayat hayal ederken, kendilerini bir anda ölümün eşiğinde ve cehennemin kıyısında buldular. Kahraman olacaklardı, ihanetle suçlanıyorlar. Oyun bitti. Bakalım şimdi ne yapacaklar. Keşke pişman olsalar, tevbe etseler ve kendilerine insanların vicdanlarında sığınacak bir yer bulsalar. Ama karar kendilerinin. Şunu bilseler keşke, gelecek günler onlar için geçen günleri aratacak. Selam ve dua ile. 

 

 
 

Bu yazı toplam 804 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar