Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

17 Aralık’ta düğmeye kim bastı!

Ergün Diler’in bir dostunun anlattıklarına göre; Gülen, 17 Aralık operasyonuna karşı idi. Düğmeye Amerikalılar bastı.

Ben kendi düşüncemi söyleyeyim: Evet bu işin içinde bazı Amerikalılar var. Yahudi lobisinin içindeki öfkesi aklından büyük şahinler ve Siyonist kafalı İsrail ve lobisi..

Bu projenin sacayağında 3 yapı var. CIA, MOSSAD ve Vatikan’ın liderliğindeki Batı/Hristiyan lobisi. Tapınakçılar. Aslında 3’ü de birbirinin yabancısı değil.

Bu mesele Erdoğan’la Gülen ya da Cemaatle AK Parti hesaplaşması, Türkiye – İsrail hesaplaşması değil. Bunları da içinde barındıran çok daha büyük bir hesaplaşma, Uluslararası düzenle İslam ümmeti arasındaki bir hesaplaşma.. Aslında bu iki kamp arasındaki hesaplaşmanın basınç noktaları Türkiye, Suriye, Filistin, Mısır, Asya ve Afrika’daki diğer temas noktaları..

Aslında BOP da bu işin bir parçası idi. Ilımlı İslam politikasının, bu Amerikano İslam örgütünün siyasi ayağını oluşturacaktı..

Evet, Gülen, 17 Aralık için kendini hazır görmüyordu.. Ama örgüt içindeki seküler senyörler, Gülen’i değil, İsrail ve CIA’deki adamları dinlediler..

ABD’deki Yahudi lobisi ve İsrail, İsrail’in varlık ve güvenliğinden öyle büyük bir kaygı duyuyorlardı ki, bir an evvel “One Minute” ve “Mavi Marmara”nın intikamını almak istiyorlardı..

17 Aralık’ın seçilmesi, biraz da Obama hükümetinin yaşadığı bütçe krizi ile ilgili idi ve Ankara’da Meclis’te bütçe görüşmelerinin bitmesine 3 gün kala bir bütçe krizi yaşanırsa, hükümetin düşürülebileceği düşünüldü..

Zaten bu senaryo bir yıldır masadaydı.. Bütçe krizi, sosyal olaylar, emniyet, istihbarat, sosyal media, yargı devreye girerek bu işi bitireceklerdi.. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı..

Aslında derin devlet ve paralel yapı arasındaki sorun büyük ölçüde çözülmüştü.. Gezi olaylarının başarısız olması beklenmiyordu. Sonrasında ele geçirdiklerini sandıkları ilk fırsatta bu işi bitireceklerini sandılar ama olmadı..

Gülen bu süreçte rolünü iyi oynayamadı. Daha önce Baykal da rolünü iyi oynayamamıştı. Sarıgül de oynayamadı, Kılıçdaroğlu da.. Kadıköy Mitingini iptal edip, kalabalıkları Kabataş’a yönlendirince olaylar kontrolden çıktı.. Hollywood senaryosu, CHPli ve Cemaatin figüranlarının elinde patladı..

Aslında 2014, Yahudiler, Hristiyanlar ve cemaat çevreleri açısından esoteric anlamda, büyük toplumsal ve siyasi olayların yaşanacağı önemli bir yıl.. 14 Aralık olmasa Ocak ayında bu iş patlatılacaktı. Seçimlerin yapılması istenmiyordu. Senaryoyu iki hafta öne almak onlar için bir risk değil, ellerini güçlendirecek konjonktürel bir fırsat gibi görüldü ama olmadı işte..

Yaşanan süreci yöneten Gülen değil, onu söyleyeyim.. CIA ve İsrail, Tapınakçılar, loca vesair.. Gülen de senaryodaki kendi rolünü oynuyor..

Gelinen noktada Gülen deşifre olduğu için onunla devam edemezler, ama bu aşamada ondan da vazgeçemezler. İhtiyaçları ve işleri bittiği gün icabına bakarlar.. Bu sonuçtan tek başına Gülen sorumlu değil, onu söyleyeyim..

Gülen hareketini örgütleyip, dünyaya yayan ve destekleyen bu uluslararası güç, bu yapıyı oluşturmadaki gaye itibarı ile onlar için hayati bir önem taşımaktadır.. Bu konuda geri dönüşleri ve taviz vermeleri pek de mümkün değil. Çünkü, onlara göre bu iş onların sonu olur.. Onun için önce zaman kazanmaya çalışıp, sonra operasyon alanından toplayacakları bilgilerle yeni bir süreç başlatacaklardır..

Gelinen noktada, yeni bir başarısız hamlenin, artık tamiri imkânsız yaralar açacağının onlar da farkındalar.. Onun için çok dikkatli olmaları gerekiyor.. İşte bu noktada bu hassasiyet, kendi aralarında yöntem ve operasyonun şekli ve taşıdığı organları açısından ciddi fikir ayrılıklarına sebeb oluyor.. Kimse gelinen noktadaki sorumluluğu üslenmek istemiyor. Başından beri ılımlı İslam’a destek politikasına karşı çıkan unsurlar bu konuda rakiplerini suçlamaya devam ediyorlar..

Kendi aralarında, bana göre, bir görüş birliği sağlamaları zor.. Ve bu gerilim içeride siyasi sorunlara yol açacak boyutlara ulaşıyor.. Mutlaka bir şeyler yapmaları gerek, ama ne yapacaklarını bilmiyorlar..

Bana kalırsa cemaati gözümüze çok yaklaştırırsak, arkasındaki, CIA, MOSSAD ve Tapınakçılardan oluşan “Şeytan üçgeni”ni gözden kaçırırız..

Cemaat, her iki taraftan gelecek saldırılardan kurtularak, şamar oğlanı olmak istemiyor ve bu işten en az zararla kurtulmak istiyorsa, bu derin yapıyla arasına mesafe koymayı bilmeli ve ekonomik, sosyal alandaki örgütlenmelerini kendi iradesi ile tasfiye ederek yönetilebilir ölçeklere geri çekilmelidir.. Vicdanına sığınabileceği bir toplumsal taban oluşturmak için siyasi hesaplaşma dilinden kurtulmalı, kendi içindeki bir takım şahinlerin emrivakilerinden, sivri dillerinden kurtularak, kendi içinde ciddi bir temizliğe gitmelidir.. Bir takım ezoterik iddialardan da vazgeçmelidir..

Kılavuzu karga olanın varacağı yer belli değil mi idi. Kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz, 6 ay bir güz gidip geldiğiniz yer burası oldu.. Ham bir hayal peşinde koştunuz, dininizi de tehlikeye attınız, dünyanızı da.. Zararın neresinden dönülürse kârdır.. Gelecek günler, geçen günleri aratmasın istiyorsanız artık bir karar vermeniz gerek.. Erdoğan da gitse, AK Parti de gitse, bu yapı asla umduğuna vasıl olamayacak.. Bu işe siyasi yatırım yapanlar da! Erdoğan’a, AK Parti’ye, bu devlete, millet, ne kadar zarar verirseniz sonunuzun da o kadar trajik olacağını bilmeniz gerek.. Siz bilirsiniz.. Kendinize merhamet edin.. Selam ve dua ile..

yeniakit

Bu yazı toplam 999 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar